Panos Manikis ile Söyleşi

Adım Panos Manikis. Yunanistan’ın kuzeyinde, Selânik’te doğdum ve 30 yıl kadar önce bir arazi arayışındayken buraya yerleştim. Oluşturduğum bu doğal tarlada 1989’dan beri sebze, meyve ağacı ve tahıl yetiştiriyorum.

Lütfen biraz kendinizden ve Doğal Tarım felsefesinden bahsedin…

Üniversitede ziraat okumama karşın mesleğimin çiftçilik olduğunu söyleyemem. Kendimi bir doğal tarımcı ya da bilim insanı olarak nitelendirmek istemiyorum; çöllere tohum ekmek, insanların gönüllerine tohum ekmek isteyen biriyim. Bu yola yaklaşık 40 yıl önce girdim. Kuzey Yunanistan’daki bu bölgeye, Edessa’ya ilk geldiğimde hayalim küçük bir cennet yaratıp mutlu bir yaşam sürmekti. 1993’te, Fukuoka’ya ‘Doğal Tarımın Yolu’nun Yunanca diline çevrilmiş halini gönderdim; o da bana bir diğer kitabını gönderdi, ‘Tanrı Devrimi: İnsan ve Doğa’. Kitabı heyecanla okuduğumu ve hayatımın değişeceğini anladığımı hatırlıyorum. O andan itibaren, yolumun çölleri yeşertmek için uğraşan bir insanın yolu olduğunu açıkça görebiliyordum. 1993’ten beri, küçük tohumlamalar organize ediyoruz. 1998’de Fukuoka ile iletişime geçtim, 10.000 hektarlık bir alanda tohumlama yapmaya karar verdik, dünyanın her yerinden 3000 gönüllü bize katıldı. Yaşadığım bu bölgenin iklimini değiştirebilmek umuduyla; bilim insanları, çiftçiler ve dünyanın her yerinden gönüllülerin katıldığı, gezegende gerçekleşmiş en büyük tohumlamayı organize ettik. En az 10.000 hektarlık bir araziyi yeşil bir örtü ile kaplayabilirsek, bulutlar oluşur ve yağmur yağmaya başlar. Çünkü Fukuoka’nın 1981 yılında Amerika’dayken sezdiği üzere, yağmur gökyüzünden düşmez, topraktan gelir. Ağaçların geniş yaprakları, göğe uzayan ağaçlar bulutları oluşturur ve yağmuru çağırır.

Yıllar boyunca kendimizi Yunanistan’da ve diğer ülkelerde ekim yapmaya adadık. 2007’de Yunanistan’da bir ekonomik kriz oldu ve insanları bundan haberdar etmenin çok önemli olduğunu anladım. Bu yalnızca ekonomik boyutta bir kriz değildi, aslen insan ilişkileri boyutunda gerçekleşti ve bunu değiştirmezsek, başka hiçbir şey değişemez. Fukuoka’nın hayattayken dediği gibi; eğer çölleri yeşertmek istiyorsak, dünyadaki tüm problemleri çözmemiz gerekiyor. Dini meseleler, ulusal meseleler, insan ilişkilerindeki tüm sorunlar… Yunanistan’ı, Arjantin’i, İspanya’yı ve diğer ülkeleri gezmeye başladığımızdan beri, ekonomik krizin çözümü olarak kendine yetmeyi gösteriyoruz; bunun da ötesinde, uyumlu insan ilişkileri yaratmayı. Düzenlediğimiz atölye ve seminerlerde de söylediğim gibi, insanların sahip olabileceği gerçek servetin altınlar ya da bankadaki para olamayacağı, bir ülkenin zenginliğinin ise paradan değil, doğal zenginliklerden ve insan ilişkilerinden geleceğini anlamak çok önemli. Bu nedenle, odaklanmalı ve tüm enerjimizi bu kötü durumu çözmek için harcamalıyız. Toplumda olanların sorumluluğunu üstlenmezsek hiçbir şey yapılamaz, hiçbir şey değişemez. Biz toplumuz, biz değişirsek toplum da değişir. Kendi sorumluluğumuzun farkına varırsak, ne yapmamız gerektiği açık. İnsan ilişkileri kurmak, yüreklerde ve çöllerde, dağların çıplak sırtlarında tohum ekmek, insanların mutlu bir şekilde yaşayabileceği doğal çiftlikler kurmak için çalışmak gerek. Bu, tüm gezegenimizi cennet bahçesine çevirecektir.

Edessa’da ve Doğal Tarım Merkezi’nde, insanlara kendi besinlerini nasıl yetiştireceklerini öğretmek için atölyeler düzenliyoruz. Ancak, bahsettiğimiz kendine yetme işin yalnızca gıda boyutunda değil. Kendi besinlerimizi yetiştirebilir ve kendine yeter bir hale gelebilirsek, sağlığımızın doktorların elinde değil, bizim elimizde olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Besinimiz doğal, zihnimiz huzurlu olursa; sağlık her insan için ulaşılabilir bir şey olur. Hastalıklı olmak doğal bir şey değildir, insan hastalık çekmek ve mutsuz bir yaşam sürmek için doğmamıştır, sağlıklı bir yaşamın tadını çıkarabilmek için doğmuştur. Sağlık boyutunda da kendimize yeter hale gelebilirsek, üçüncü adım bunu takip edecektir: Bize doğru yolu göstermesi için bir ustaya ya da bir guruya ihtiyacımız yoktur. Tüm insanlık, her birimiz doğruya ulaşabilir, bir şeyleri oldukları halleriyle görebilir. Böylece her şey birkaç yıl, belki de birkaç ay içerisinde, büyük ölçüde değişecektir.

Gıda boyutunda çalışmak, insanlara doğal un ile nasıl kendi ekmeklerini pişireceklerini, geleneksel yöntemlerle nasıl sabun yapacaklarını, şifalı otlar ile kendi evlerinde nasıl küçük ve kullanışlı bir eczane kuracaklarını, sebzeleri ve diğer yiyecekleri nasıl kurutacaklarını öğretmek tek işimiz değil. Aynı zamanda insan ilişkileri üzerinde de çalışıyoruz, asıl hedefimiz bu. Uyumlu ilişkiler kuruldukça geri kalan her şey kolaylıkla halledilir. Kolay bir iş değil, ama insanlığın önündeki tek yol bu. Aptal bir adam olmama ve yaşıma rağmen – 66 yaşındayım, aptalca pek çok şey yaptım ve bunların hayatımın sonuna dek beni takip edeceğini biliyorum – apaçık anladığım bir şey var. Dünyadaki herhangi bir varlığın başına gelen bir şey, benim yaşamım, hayatta kalmam ve yaşam kalitem için son derece önemli. Hemingway’in kitabındaki şiiri birazcık değiştirerek kolaylıkla söyleyebilirim ki, yalnızca insanların başına gelenler değil, doğadaki tüm varlıkların hali benim için önemlidir. İnsanlar bunu anlayabilirse, harekete geçmek çok kolay olacaktır; her şey büyük ölçüde, hızla değişecektir.

Edessa’daki doğal çiftlik, gelebileceği en iyi noktaya ulaştı. Şimdi, doğaya hizmet eden ve toprak verimliliği için uğraşan bir adam olarak yapmam gereken, Ekim ayının sonunda 100 farklı tür ağaç, çalılık, sebze, yeşil gübre bitkileri ve tahıllar ile geniş çaplı bir tohumlama gerçekleştirerek gerisini doğaya bırakmak. Bu bölge, herkesin tarlası olacak. Etrafta kimse olmayacak, hiçbir iş yapmaya gerek olmayacak. Geriye yalnızca meyveleri ve doğanın sunduklarını toplamak kalacak ve burası herkesin ziyaret edip keyif süreceği, doğanın meyvelerinin tadını çıkarabileceği bir yer haline gelecek. Bunu gerçekleştirebilirsem, bu dünyadaki vazifemi tamamlamış ve doğal tarım felsefesinin yalnızca bir felsefe değil, aynı zamanda nesnel bir gerçeklik olduğunu kanıtlamış olacağım.

Doğal Tarıma nasıl başladınız?

18 yaşımdayken, doktorlar bana uzun bir ömrümün olmayacağını söyledi. Oldukça ciddi bir hastalığım vardı ve bu benim için bir şok olmuştu, genç yaşta ölecek olmayı kabullenememiştim. Bana söyledikleri her şeyi yaptıktan sonra, ilaçların büyük bir hata olduğunu anladım. Hastalıktan ölmek doğal değildi ve insanın kusursuz bir sağlığa sahip olması doğru olandı. Bir arkadaşım sayesinde bir doktorla iletişime geçtim ve vejetaryen beslenmeye başladım. 6 ay içinde özgür bir adamdım, sağlıklıydım. Sezgisel olarak anladığım bu şeyin yalnızca ölüm korkusundan gelmediğini fark ettim: Tüm bitkiler, hayvanlar ve insanlar doğal bir ortamda yaşıyorlarsa –söz konusu insanlar olunca, eğer huzurları yerindeyse – ve doğal besleniyorlarsa, kusursuz bir sağlığa sahip olabilirler. Bu yolu izleyen insanları aramaya başladım. Elime geçen ikinci kitap Fukuoka’nın yazdığı, İngilizce’ye çevrilmiş ‘Ekin Sapı Devrimi’ydi. Kitabın bir sayfasını açıp bir paragraf okuduğumu ve ‘İşte bu, aradığım şey buydu,’ dediğimi hatırlıyorum. Birkaç ay içinde Japonya’daydım, orada Fukuoka ile birlikte 6 ay geçirdim, doğanın ve Fukuoka’nın öğrencisi oldum. Brezilya, Hindistan, İtalya ve diğer ülkelerde çalıştıktan sonra, Yunanistan’a geri dönüp kendi çiftliğimi kurmaya karar verdim. 1989’da – söylediğim gibi – küçük bir cennet yaratmak adına doğal çiftliğimi kurdum.

Arazinizdeki iklim ve toprak şartlarından bahsedebilir misiniz?

Arazimde, yoğun bitki örtüsü ve başka birçok yeşil ağaç türü, çalılık ve otlar sayesinde, bir nevi mikro-iklim oluştu. Bunun sonucu olarak, normalde bölge ikliminde yetişmeyecek bitki türlerini de yetiştirebilir hale geldim, mandalina ve portakal gibi. Gelecekte istersem muz bile yetiştirebilirim. Ama amacım bu türleri yetiştirip satmak değil, sadece insanlara yaşadığımız bölgenin ikliminin olması gereken halinden sapmış olduğunu uygulamalı olarak kanıtlamak. Şu anki Edessa şehri ve etrafını kapsayan bölgenin bir zamanlar tropik bir orman olduğuna inanıyorum. Bir insan bu ormanlara balta ile girdi ve ağaçları kesmeye başladı; böylece iklim değişti, her şey değişti. Bu bana bir tür oyun gibi geliyor, daha sıcak iklime ihtiyacı olan bitkilerin bile burada yeşermesine şaşırmıyorum. Toprak bereketi arttıkça, bitkiler daha sağlıklı, mahsuller daha büyük, insanlar da daha zengin olabilir. Doğal tarım yapan çiftçi, tarıma toprağı bereketlendirerek başladığı için, toprağı takiben bitkileri sağlıklı olacak ve kendi cepleri de para ile dolacaktır. Ama asıl amaç bu değildir. Kimyasal tarımcılar tarıma para odaklı başlarlar, sonra da çiftçiliği bırakırlar, çünkü toprak bereketini yok etmiş olurlar.

“Doğal Tarım Merkezi” nedir?

Doğal Tarım Merkezi’ni 8 yıl önce kurduk. Niyetimiz ve hedefimiz, gönüllü insanları kabul edebileceğimiz, uluslararası buluşmalar ayarlayabileceğimiz, Yunanistan’ı ve takiben tüm dünyaya atmak üzere tohum topları hazırlayabileceğimiz bir yerimizin olmasıydı. Böylelikle, dört kıtadan, on beş ülkeden, 200’ü aşkın insan ile uluslararası buluşmalar ayarladık. İnsanlar tohum topu yapmayı, başarılı bir tohumlama için uygulanacak yeni yöntemleri, kullandığımız yeni malzemeleri öğrendiler. Aynı zamanda insanların, kendi ürünlerini üretmeyi, kendi ekmeklerini ve sabunlarını yapmayı öğrenebilecekleri, kendine yetme üzerine bir eğitim düzenlendi. Kendine yeterlilik yolu adı verebileceğimiz bu güzel yolda yürümenin yolları gösterildi. Her yıl Ağustos ayının son on gününde, Yunanistan’ın ve dünyanın her yerinden insanlar ile buluşmalar düzenliyoruz. Tohum topları hazırlayıp, doğal çiftlikler yaratmak için, Yunanistan’da ve tüm dünyadaki ormanlara, çorak dağlara atıyoruz. Aynı zamanda dünyayı dolaşarak farklı ülkelerde uygulamalı seminerler düzenliyoruz: İtalya’da, Almanya’da, Hollanda’da, Arjantin’de, Türkiye’de… Bu bilgiyi insanlara daima ücretsiz sunuyoruz. Bilgiyi satmamayı çok önemsiyorum, çünkü bize bu bilgiler hayatın bir hediyesi olarak geldi ve tüm insanlara da hediye edilmeli. Para bu işe dâhil olmamalı. Bu sebeple, bütün bu uluslararası buluşmalarımız, düzenlediğimiz her şey, insanlara ücretsiz olarak sunuluyor. Bunlar için gerekli olan tüm geliri de doğrudan çiftliğimizden elde ediyoruz. Bu döngüyü çok önemsiyorum. Bu yolla, herkese karşılıksız sunulması gereken bu bilginin yayılmasını engelleyecek şeyler ortadan kalkmış oluyor. Doğal Tarım Merkezi’nde yaptığımız şeylerin bir kısmı bunlar. Yakın bir zamanda da, Ekim-Kasım ayları civarında, Yunanistan’ın çok kurak ve zor iklim şartları olan bir bölgesi olan güney Yunanistan’da doğal tarım arazileri oluşturmaya başlayacağız. Bu bölgelerde sulama yaparak bile ürün yetiştirmek oldukça zor. Sadece tohum toplarını kullanarak, bu yeni geliştirdiğimiz teknikler ve malzemeler ile çölleşmeye bir çare bulmayı deneyeceğiz, oradan da bunu dünyadaki tüm ülkelere yaymayı; Patagonya, Arjantin, Şili ve Afrika gibi bölgelerde de bir şeyler yapmayı ve insanlara dünyayı tekrardan yeşillendirmenin yollarını, yağmuru nasıl geri çağıracağımızı göstermeyi… Mümkünse, Portekiz’den başlayıp İran’a, Irak’a uzanan, Atlantik’ten Hint Okyanusuna uzanan yeşil bir Dünya yaratmayı, iki yeşil iklim kuşağı oluşturup, çölleşmeyi durdurmayı… Çünkü, şaşırtıcı olsa da, yeşil ülkeler olması beklenen İsviçre ve Avusturya bile iklim değişikliğinin zararlarını yaşıyorlar, toprağın verimi azaldıkça azalıyor. Şu anda sahip oldukları yeşilliğin çoğu da doğanın taklidinden ötesi değil. Bu yüzden çok hızlı davranmalıyız, çünkü geri dönüşü olmayan noktaya ulaşırsak yapacak bir şeyimiz kalmayacak. Bu tohumları olabildiğince hızla ekmeliyiz. Tüm insanlık da çabalarını bu uğurda birleştirmeli.

Tohum topları nedir?

Tohum topları için, umudun ve sevginin tohum topları diyebiliriz. Dünya üzerinde bir cennet yaratmanın umudu ve insanlığın, canlıların tümüne verilen sevgi. Çünkü çok çeşitli ağaçları, çalıları ve bitki türlerini (yıllık bitkiler, yeşil gübre bitkileri vb.) yayarak oluşturacağımız ormanlar, insanlarla birlikte kuşlar ve diğer hayvanlara da faydalı olacaktır. Bu şekilde oluşturduğumuz ormanlar tüm canlılar içindir. Hammadde olarak kil kullanılan tohum toplarına, aynı zamanda atmosfer yağmurlarından gelen nemi tutması için zeolit ekliyoruz. Tohuma, yeni yeşermiş bitkiye, bulunduğu ortamın zorlu koşullarında hayatta kalabilmesini sağlayacak minimum miktarda besini sağlamak için organik maddeler de kullanabiliriz. Aynı zamanda lifler kullanabiliriz; hindistancevizi lifi, koyun yünü, insan saçı veya pamuk ipliği ile uçaklardan bile atabileceğimiz sağlamlıkta tohum topları üretebiliriz. Uçakları, masum insanları öldürmek için kullanmak yerine, tohum toplarını yayarak dünya üzerinde bir cennet yaratmak için kullanabiliriz. Umudun ve sevginin tohum toplarını serpmeliyiz, çünkü doğa öldüğünde Tanrı ölür, insanlık ölür.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Fukuoka ile dolaşarak çöllere tohum topları atarken hep söylediği bir şey vardı (hatta bu, kurduğu pek az İngilizce cümleden biriydi), “Çabuk, çabuk!. Hızlı olmalıyız”. Bir insan bakış açısından, zamana dayalı bakış açısından değil; ama doğanın zamanı açısından. Doğa ölüyor ve doğanın insanlara, tohum ekmek isteyen iyi niyetli insanlara, tohum serperek dünyayı cennete dönüştürmek isteyen insanlara ihtiyacı var. Bu yüzden insanlardan isteyeceğim şey şudur: “Çabuk olun, çabuk olun!” Zaman kaybetmeyelim. Birlikte tohum ekelim. İnsan ilişkileri kuralım, uyumlu insan ilişkileri. Çünkü hayattaki gerçek zenginlik budur. Dünyadaki tüm canlılar ile uyumlu ilişkiler kuralım. Doğayı bir düşman, bir rakip olarak görmeyelim. Onun yerine annemiz olarak görelim. Çünkü annemizi öldürdüğümüzde, kendimizi öldürürüz. Tüm canlıları öldürürüz. Söylemek istediğim tek şey bu. Çabuk olun.

Ekim 2016’da Panos, son kez geniş çapta bir tohumlama yaparak arazisini üç yıl kendi haline bırakacak ve doğanın neyi büyütmek istediğine karar vermesi için bekleyecek. Dünyaya cennet bahçesini geri getirmek için sürdürdüğü çabalarına devam edecek.

Çeviren: Ada Soysal, Cemre Kontacı

Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=ekfrNVUNPL8

 

Reklam

2 comments

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s