Kawaguchi kimyasalların yanı sıra tüm makineleri, organik gübreleri ve pulluğu reddederek geleneksel tarım bilgilerine on yıllardır meydan okuyor. Kawaguchi’den bize doğal tarım ve gezegene bekçilik yapmak hakkında akıl vermesini istedik.
Kawaguchi Yoshikazu bir doğal tarımcı ve geleneksel Çin tıbbı doktoru. Bugün hala yaşamını ve çalışmalarını sürdürdüğü Sakurai, Nara’da, 1939 yılında doğdu. Çiftçi bir aileden geliyordu. Liseden mezun olduktan sonra çiftlikte çalışmaya başladı, ancak bir süre sonra tarım ilaçlarından kaynaklandığını düşündüğü birtakım sağlık sorunları baş gösterdi. Masanobu Fukuoka ve diğerlerinin yaptıklarından esinlenerek 1978’de geliştirmeye başladığı tarım yöntemleri Japonya’da oldukça ilgi topladı. Shizen-nō ni inochi yadorite (Doğal Tarımı Hayata Döndürmek) ve Hajimete no shizen-nō de yasai-zukuri (Yeni Başlayanlar için Doğal Sebze Yetiştiriciliği) dâhil olmak üzere sayılı kitabın yazarıdır.
Kawaguchi Nara Eyaleti, Sakurai’deki evinde.
İlk bakışta; türlü çiçeklerin, kelebeklerin ve böceklerin yarattığı cümbüş ile araziniz daha ziyade yabani çayırları andırıyor. Ancak biçilmiş çimenlerin yoğun örtüsüyle etrafı çevrelenmiş alan, çalışkan bir çiftçinin özenini gösterir nitelikte. Bitkileriniz gübre, böcek zehri, hatta modern tarım makineleri dahi olmadan serpiliyorlar. Bunu nasıl yapıyorsunuz?
Tarımın en önemli kuralı toprağı sürmemektir. Doğayı kendi hâline bıraktığınızda orada yaşayan bitki, böcek ve mikroorganizmalar zaten toprağı işler, yumuşak ve bereketli bir hâle getirirler; dolayısıyla pulluğa ihtiyaç yoktur. Toprağı sürdüğünüz zaman, bütün bu böcek ve mikroorganizmaların yaşam alanlarını yok etmiş olursunuz, böylece bitkiler de büyümek için yapay gübreye gereksinim duyarlar. Bu bir kısır döngüdür.
Bununla birlikte, her ekine kendine has ihtiyaçlarının ve tarlalarımın her birindeki yetişme koşullarının doğrultusunda yardım eli uzatıyorum. Buradaki önemli nokta, doğayı kontrol etmeye çalışmak yerine ona güvenip onun öncülüğünde ilerlemek. Örneğin sınırlar ve patikalardaki otları, ekinlerin boylarını geçmemeleri için biçiyorum, ancak biçtiğim bu otları aynı yere geri seriyorum. Biçilmiş otlar yığıldıkça, böcekler ve mikroorganizmaların sayısı da artıyor. Mikroorganizmaların hareketleri otları ayrıştırıyor; ortaya zengin, bereketli bir toprak çıkıyor. Daha çok besine ihtiyaç duyan ekinler içinse sebze artıkları, çeltik sapı, buğday sapı, çeltik kepeği, buğday kepeği, kolza posası ile tarladan ve yaşamsal faaliyetlerden çıkan diğer yan ürünleri yayıyorum. Bu organik malzemeleri tarlanın etrafına saçıp doğal süreç içerisinde komposta dönüşmelerine izin veriyorum.
Kawaguchi Yoshikazu’nun doğal tarım arazilerinden birinde, ilkbaharda çiçeklenmiş çeşit çeşit turpgil (hangi türden oldukları sağ taraftaki el yazısı tabelada belirtiliyor).
Japonya’da, öğretileri dünyaca tanınmış Masanobu Fukuoka (1913-2008) gibi, doğal tarım yöntemlerinin birden fazla öncüsü oldu. Güneydoğu Asya bölgesinde çiftçiler, kil ve onlarca tohum çeşidinden oluşan ‘tohum toplarını’ saçma yöntemiyle çorak toprakları beslediler, ormanlık alan ve muz ağaçları ekimleri yaptılar. 1988 yılında, tarım ve çevreye olan katkıları için Masanobu Fukuoka’ya Filipinler’de Ramon Magsaysay Kamu Hizmeti Ödülü verildi; ancak o zamandan beri yöntemleri tekrarlanması zor olarak görülüp eleştirildi.
Bunun sebebi muhtemelen insanların çevre koşullarına uyumlanmak yerine kuralları fazla katı uygulamaya çalışıyor olmaları. Meselâ tohum toplarını ele alalım, bazı bitkiler tohumları doğrudan yüzeye saçıldığında kolayca büyür, bazıları ise iyice gömülmeden filizlenmez. Pulluksuz tarım yöntemi uyguluyorsanız, toprağın her yıl değişime uğrayacağının bilincinde olmalısınız. İklim farklılıkları ve toprağın yapısı gibi diğer koşulları da göz önünde bulundurmanız gerekir. Çok sıcak bir iklimde, çeltik tarlanıza biçtiğiniz otlardan çok fazla sererseniz bu suyu kirletip çeltik köklerine zarar verebilir. Yöntemlerinizi ekinlerinize olduğu kadar iklim şartlarına, coğrafyanıza ve bulunduğunuz bölgedeki toprak yapısına göre de uyarlamanız gerekir. Tek bir yönteme bağlı kalamazsınız. Uyum sağlayın, doğanın öncülüğünde ilerleyin ve akışına kendinizi bırakın. Tüm bunları özenle yaparsanız, otların veya diğer bitkilerin yetiştiği her yerde ekin yetiştirebilirsiniz. Nihayetinde çeltik, buğday ve sebzeler de yalnızca birer bitkidir.
Kawaguchi Mart ayında patatesleri yoğun malç tabakası altına gömerek elleriyle ekiyor.
Modern Tarımın Çelişkisi
Doğal tarım yönteminiz düşük girdiye ve basit uygulamalara dayanıyor: İşler için yalnızca çapa ve orak gibi el aletleri, gübre olarak ise yalnızca çiftlik atıkları kullanılıyor. Çoğu organik tarımcının aksine, herhangi bir sunî gübre veya çiftliğin dışından gelen hayvansal gübreyi kullanmayı reddediyorsunuz. Bu yöntemler kesinlikle sürdürülebilir, ancak dünyayı doyuracak kadar verimli mi?
El aletleriyle yapılan doğal tarımın gelişmekte olan ülkelerin insanlarının açlık tehlikesi yaşadığı günümüz dünyasına nasıl bir faydası dokunabileceğini merak edenler oluyordur eminim. Elbette, gidip bir traktör aldığınızda dönümlerce araziyi çabucak sürebiliyorsunuz ve bu verimliymiş gibi gözüküyor. Ancak bu traktörün yapımında kullanılacak ham madde ve enerji kaynağını elde etmek için gereken iş gücünü bir düşünün. Tüm bunları göz önünde bulundurduğunuzda, toplamda yapılan iş çok fazla. Şimdi de kimyasal gübre yapımında kullanılmak için denizaşırı ülkelerden çıkartılan potas kaynaklarının çok geçmeden tükeneceğini söylüyorlar. Bu açıdan baktığınızda, iki elinizden ve antik çağlardan beri kullanılan aletlerden başka bir şeye ihtiyaç duymadan ekin yetiştirmenizi sağlayan doğal tarım yöntemi belki de olabilecek en verimli ve sürdürülebilir yöntem.
Kawaguchi’nin işçileri yaz sebzeleri yetiştirmek için tohum yatağı hazırlıyor. Otuz santimetre derinliğinde bir oyuğu samanla çevreliyorlar. Katmanlar hâlinde türlü yiyecek artıkları, çeltik kepeği ve çeltik saplarını ekliyorlar; bunları yine biçilmiş ot ve çeltik sapı katmanı takip ediyor. Kompostu suladıktan sonra on beş santimetre kadar toprak ekleyip yüzeyi düzleyerek tohumları ekiyorlar. Tohum yatağı, çeltik sapı öbeği ile çevreleniyor ve yağlı kağıt yapıştırılmış bir tahta çerçeve ile korunuyor. Kompostun fermentasyonundan oluşan ısı toprağı ısıtıyor ve tohumların çimlenip büyümesini hızlandırıyor.
Sürdürülebilirliğin Gerçek Anlamı
Her yıl ürün yetiştirip hasadını yapan çiftçiler yalnızca sebze artıklarını dönüştürerek toprağı besleyebileceklerinden daha fazlasını topraktan almıyorlar mı?
Bu yanlış anlaşılan bir konu. Doğayı kendi akışına bıraktığınızda besinler birikmeye başlar. Mesela baklagillerin bitki köklerinde rizobiyum adında ortakyaşar bakteriler bulunuyor. Bu bakteriler havadaki azotu bağlayarak toprağı besliyor. Her bitki güneşten gelen ısı ve ışıktan, her türlü kozmik madde ve enerjiden yararlanarak kendi hücrelerini oluşturup üremeleri için yaratılmış. İşte bu yüzden ormanlarda, dağlarda ve ovalardaki ağaçlar ve diğer bitkiler kimsenin gübre vermesine ihtiyaç duymadan yeşerip serpiliyor ve tüm vahşi yaşamı besleyebiliyorlar.
Kawaguchi’nin doğal tarımla yetişen çeltik tarlalarından biri. Japon pirinç yetiştiricilerinin fideleri genellikle demetler hâlinde yetiştirmesine karşın, Kawaguchi onları teker teker ekiyor, her birine büyümesi için bolca alan veriyor. Geleneksel usûl ile çeltik tarlasının kenarlarında yeşil soya fasulyesi (edamane ya da azemame olarak da bilinen bir tür soya fasulyesi) yetiştiriyor.
Yaşayan tüm canlılar doğal bütünün birbirine bağlı parçaları olarak var oluyorlar. Hiçbir parça fazlalık değil, en ufak böcek veya mikroorganizma bile. Bütün bu sistem de doğal enerji ile sürüyor, bilhassa güneş ile. Yaşadığımız iklim değişikliklerinin küresel çevremize ve ekosistemlere bu kadar hasar veriyor olması, doğanın bizi yaşam tarzımızdan dolayı cezalandırdığını düşündürüyor. Doğal tarım daha iyi bir yol sunuyor mu?
Güneş ve rüzgâr panelleri için sanki tükenmeyeceklermiş gibi yenilenebilir enerji kaynağı diyorlar, ancak sonsuz değiller. Güneş enerjisini elektriğe çevirip insani aktiviteler için kullandığımızda doğal enerjiyi harcıyoruz. Bitkilerin fotosentez için kullandıkları güneş ışığına el koyuyoruz. Aynı durum jeotermal enerji, rüzgâr ve gelgit enerjisi gibi kaynaklar için de geçerli.
Doğal bir yaşamda, hayat döngüleri dünyanın kaynaklarını asla tüketmez. Canlılar yiyip dışkılar, yaşar ve ölürler; yaşamın döngüsü devam eder. Ama biz insanlar ekonominin köleleri olduğumuz için hep daha fazla tüketiyoruz ve bu asla yetmiyor. Doğal kaynakları bu şekilde harcamaya devam edersek küresel çevreye geri dönüşü mümkün olmayan boyutlarda hasar vereceğiz. Çok geç olmadan bunun farkına varmamız gerek. Günümüzün ekonomik büyüme ve tüketim kültürünü sürdürdükçe, yiyecek ve enerji sorunlarımızı hiçbir zaman tamamen çözemeyiz.
Çözüm endüstri öncesi hayat tarzına dönmek gibi basit bir mesele değil. Aklımızı başımıza toplayıp daha fazlasını istemek yerine sahip olduklarımızla yetinmeyi öğrenmemiz ve insanların da doğanın bir parçası olarak yaşamasının mümkün olduğunu fark etmemiz gerekiyor.
Kawaguchi yer fıstığı, karpuz, turp ve soya fasulyesi gibi çeşitli mahsulleri özenle hasat edip tohumlarını gelecek ekimler için saklıyor. Bu tohumların bazıları kırk yıllık yetiştiricilikten kalan birer miras.
–
Katō Kyōko’nun gerçekleştirdiği bu söyleşi, aslen 10 Ağustos 2017 tarihinde Japonca yazılıp yayınlanmıştır.
Kapak fotoğrafı: Tarlalarında açan çiçeklerin ortasında Kawaguchi.
Fotoğraflar: Katō Takemi
Çeviren: Ada Soysal
Kaynak: http://www.nippon.com/en/people/e00120/
(Originally written and published in Japanese on August 10, 2017, based on an interview by Katō Kyōko. Banner photo: Kawaguchi stands amid flowers blooming in a field on his farm. Photos by Katō Takemi.)