Hayata karşı heyecanını yitirmek olgunlaşmanın bir parçası olarak görülüyor. Bunu fark ettiğimde anlatmam gereken şeyler olduğunu düşündüm. Yıllarca çıkılan çeşitli yollardan, kurulan hayallerden sonra ulaşılması doğal olan yer varsayılıyor “hak edilmiş melankoli”. Bu sebeple çoğu insanın gözünde umutları olan her “deneyimsiz” bir süre sonra hayal kırıklığı yaşamaya mahkum. Benim bahsetmek istediğim şey ise, umudun sanılandan çok daha geniş bir bakış açısından doğabileceği.
Geniş bakış açısı diye adlandırdığım şeyi biraz açayım: Birinin ilk istediğini yapması ile başlar algının ilk adımı, meselesizdir. Birey toplumun beklentisine uyarak devam ettiği zaman kaygıları çoğalır. Fakat toplumsal kuralları kavraması ardından kendi doğrularını bulan kişi yine bildiğini yapar ve ilk kaygısızlığa çok daha geniş bir bakış açısından ulaşır. Başka bir deyişle çocuklardan öğrenecek çok şeyimiz olduğunu çocukluktan uzaklaştıkça anlarız.
Umut etmek de içgüdüsel olarak, toplumun “işleyişini” bilmeden önce denediğimiz bir şey olduğu için yanlış anlaşılmaya müsait ve bu sebeple sürdürülemez olmakla suçlanıyor. Oysa toplumsal zaman algısına hapsolmuş sonuç odaklı bireylere dönüştüğümüz zaman umudun solup öldüğünün farkına varabilsek, umuttan vazgeçmeden önce bu kapalı algıdan vazgeçerdik diye düşünüyorum. Bir an önce sonuçlara ulaşmayı planlamak yerine, elimizden geleni yapmaya baksak yoldaki engeller doğal olarak zayıflar. Mesela düşüncelerin ölümsüzlüğünü fark etmek umut etmenin altyapısını oluşturduğu zaman, çok daha olgun bir umut etme biçimi doğar. Çünkü çoğu güç veren, umut veren düşünce sahiplerinin aramızda olmadığını ve bizim doğuracağımız, büyüteceğimiz düşüncelerin de gelecekte başka insanlar ile birleşerek yaşamaya devam edeceğini gören kişi, uzun soluklu bir etki yaratma yolunun her zaman elle tutulur hızlı sonuçlardan geçmediğinin farkına varır. Beklentisizlik, yaşamın bu bütünlüğünü görmeyi takip eder. Birkaç yılda dünyayı değiştirmeye çalışmak yerine, bir etkileşim zincirinin parçası olmanın önemini fark eden insan ölümsüz olur, ölümsüz gözlerle bakar, günlük sorunlarla yıkılmaz. Bilir ki hiçbir dokunuş, hiçbir çaba yok olmaz ve boşuna değildir.
Aceleci umut sürdürülemez; acemicedir. Ama bu acemiliğin çözümü umudu kesmek değildir, aksine umudu kesmek acemiliği duvar arkasına atmaktır, hissizleşmek, kendinden uzaklaşmaktır. Çünkü umut edecek gücü bulamayan insan aslında kendisi hakkında çok önemli bir ders aramalıdır. Ancak bu dersi görüp bütünlüğe erdikten sonra umut sürdürülebilir. Büyük hayaller ile yola çıkarken büyük bastonlara ihtiyacımız var, sahip olduğumuz birlikteliği fark etmek bize bunu sağlayacaktır. Ektiğimiz tohumlar yaşamımızın bitiminden belki çok sonra filizlenebilir, bu süreyi kontrol etmeye çalışmak yerine sürecin kendisini içselleştirmek gücün bastonudur.
Ada Soysal
Görsel: Ada Soysal