Karşıt Gerçekliğin Etiği

“Son tahlilde, büyük macera, yani özgürlük – bütün idealistlerin, şairlerin ve sanatçıların gerçek ilham kaynağı olan özgürlük-, uğrunda mücadele etmeye ve yaşamaya değer tek insani maceradır.”

 Emma Goldman

Başka bir dünya nasıl mümkün olur sorusu söz konusu olduğunda heyecanlı hayallerimizden sonra tartıştığımız diğer konu, sistemin engelleri ve bu engelleri aşarken hangi yöntemleri kullanmamız gerektiği oluyor genellikle. Bu tartışmalardaki korku ve kaygıların beslediği, sisteme gerek kalmadan bizim var ettiğimiz engellerle de karşı karşıya kalıyoruz aslında. Göreceli perspektifler ve etik kaygılarla dolu bitmek bilmeyen eylemden yoksun tartışmalarımız, bizi birbirimize karşı da güvensiz kılan ve ötekileştiren bir yaklaşıma sürüklendiğimiz kilit noktalara dönüşüyor. Bu şekilde soyut bir evrende oyalanıyor olmamız ise, sistemin kendine karşı var olabilecek ve onunla mücadele edebilecek başka bir gerçekliği engellemek konusunda en çok işleyen mekanizmalarından biri sanırım. Bu mesele en çok, başka bir dünyada kendini var etme isteği olanların –kendim de dâhil tabi-, finansal kaygılarını konuşurkenki klasik “sistemin araçlarını kullanarak yapmak ya da yapmamak” tartışmasında dikkatimi çekiyor. Onun yöntemlerini kullanırsak “yenileceğimizden” endişe duyabiliyor, bunları kullanmayı, karşı olanların vicdanı ile ilgili üzerimize yapışan şartlara yönelik bir karar olarak algılıyor ya da amacımızda bizi yolumuzdan saptırıp saptırmayacağıyla ilgili akli bir sorgulama olarak alıyoruz. Diğer taraftan da bunun pratik yönlerine artı puan veriyor, aktivist biriysek daha çok ses çıkarabilmek için çağımızın toplumunun algı kapılarını çalabilmenin, diğerlerini uyandırabilmenin aracı olarak görüyoruz.

Hâlbuki mesele, onun bizi ittiği tüm bu tercihlerle baş etmeye, ona karşı çıkmaya, belki bazen arkasından vurmaya çalıştığımız, adına sistem dediğim bu şeyin her haliyle başka bir dünyanın mümkünlüğü karşısında bizim için ne ifade ettiği sanki. Ne olduğuyla ilgili söylenen, öğretilen, tecrübe ettiğimiz kötü ne varsa bunlar olmak bazen çok işine geliyor. Bu yüzden neyin nasıl değiştirilebilir ya da değiştirilemez olduğunu, getirdiği bu korku ve kaygılardan sıyrılabildikten sonra, artık ona karşı veya onunla yaptığımız herhangi bir eylemin, onun cinsinden korkularımız ve kaygılarımızla ilgili hiçbir anlamının kalmadığı yerde konuşma ihtiyacı hissediyorum.

Bütün bunların karşısında, bence, bu korku ve kaygıların değersizleştiği yerde, özgür olabildiğimiz ve bu hissi daimi kılacak akışkanlıkta ve dönüşümde bir hayat yaşamayı becerebildiğimiz sürece başka bir dünya mümkün. Niyetimiz içsel ve toplumsal tüm bağlamlarda özgürlüğü, saflığı, yaşamı temel aldığı sürece tüm bu kaygıları ve korkuları aşacak inancı ve sabrı kendimizde bulmak mümkün. Tüm kaygı ve korkuların kaynağı değerlerden arınamamak belki de. Mesela paranın, beklentilerin, yasakların, ödüllerin hatta kavramlara yüklediğimiz anlamların artık gerçekten olumlu veya olumsuz hiçbir değeri kalmadığında nasıl veya nereden, ne kadar veya hangi etikle geldiği önemsiz olabiliyor. Herhangi bir yönüyle hiçbir şey ifade etmediği noktada zarar verebileceği; inancımızı, inadımızı, dünya görüşümüzü sarsabileceği, kendimizi sorgulatabileceği tek açık kapısı “ama gerçeklik de bu” dedirtmekten başka bir şey değil. İşte tam da bu sebeple, başka bir dünyanın mümkün olması için pratikte, o başka dünya her nasılsa oradaymış gibi yaşamamız, hangi his ve tecrübeyle karşılaşacak olursak olalım zorluklardan, korkulardan geçmenin bir yolunu bularak devam etmemiz, vazgeçmememiz ve kendi gerçekliğimizi yaratmamız gerekiyor. Bu vazgeçmeyişteki her tecrübe bir öğreti, her gözlem bir çıkış yolu, her farkındalık teslim olmamak için bir neden. Ne zaman hala farkında olarak ya da olmayarak otorite saydığımız yerden gelebilecek olanlara dair korkularla ve kaygılarla meşgul oluyoruz, o zaman ya sistemin izole bir şekilde kendi ininde yaşayıp etliye sütlüye dokunmayan bir aykırısına ya da vazgeçen birine dönüşüyoruz. İster kaygıların hayatımıza “şartlar bunu gerektirdi” deyip küçük tavizlerle işlemesine izin verelim, ister tamamıyla.

Ben vazgeçmemeye inanıyorum. Çocukken okulda yaptırdıkları gökkuşağı renklerine boyadığımız çubuklu çarkın, döndürdükçe birbirine karışıp beyaz olduğunu gördüğümüzde hissettiğimiz şey için vazgeçmediğimizdeki gibi tıpkı. İçerden yola çıkıp da bütüne ve boşluğa varabilen düşünceleri, yaşıyor olma hissini, her seferinde başka bir farkındalığın yolda olabileceğine dair sezgileri takip etmekten vazgeçmemek gerektiğine inanıyorum. Böyle yaşayabilmek için, bu yolda karşımıza çıkabilecek tüm koşullardan, gerekçelerden arınabildikçe bu sistem karşısında gerçek olan başka bir dünyayı mümkün kılabileceğimize inanıyorum. Çark döndükçe, o anlar için, çocuk saflığında bir niyetle ve beyazlaşacağı inancıyla yaşamak mümkün. Nefes alınan her an, canlılık ve bütünlük hissinin verdiği iyi halle renksiz bir özgürlüğü hissetmek ve renksiz bir özgürlük için yürümek mümkün.

Geçmişte, o zamanki düşünceme, algıma göre benzer bir özgürlük hissinden vazgeçmemek için içimde yaşadığım tüm mücadeleleri, bunlarla ilgili dışarıya yansıttığım tüm hallerimi, sorgularımı ve beslendiklerimi düşünüyorum. Neleri kullandığıma, ne yollardan geçtiğime, şimdi bunun benim için ne ifade ettiğine bakıyorum. Hiçbirinde kendime özgü, vazgeçmemeye çalıştığım özgürlük arayışımla ve özgür yaşama çabamla zıtlık içerisinde bir şey göremiyorum. Benim için, “ama” dememenin, çarkı döndürmeye devam edebilmenin yolu, inandığım şeyleri yaşamaktan, sevdiğim şeyleri yapmaktan, o korkuya ve kaygılara düştüğüm anlarda, hep bunun oradan gelen bir şey olduğunu kendime hatırlatmaktan ve hangi yöntemi kullanırsam kullanayım içimde bu hissi kaybetmeyip, bazen gerekeni yapmaktan geçiyor.

Korkularımı ve kaygılarımı bu yolculukla kıyasladığımda, öğretilmiş ya da kendi kendime edindiğim değerlerle ilgili ne bahane bulacak olursam olayım; kim, üzerine ne konuşacak olursa olsun, niyetimin iyiliğine ve temelinde koyduğum düşüncelere olan inancım tam, yaşamım da pratikte buna uygun olduğu sürece bir şeyleri kullanmak ya da kullanmamak, çok da üzerinde durulacak bir konu gibi gelmiyor. Ben asıl buralarda kaybolduğumda bir şeyleri yapmak için vakit kaybettiğimi, sistemin daha çok işine gelen oyalanmalarım esnasında yenildiğimi hissediyorum. Bunun yerine, ruhumun meydan okumayı hissettiği o bazı anlatılamaz anlarımda ‘ama’larımı “bunu hayal ettim ama o işler inanmakla olmuyor” yerine “bu yöntemi kullandım ve inandığımı yaşamayı, karşı çıktığım şeyin karşında başka bir dünyaya giden yolun taşlarını koymayı denedim” şeklinde kullanmayı seçiyorum.

İlayda Gülsüm Çamlı

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s