Biri Amerika’nın bugüne kadarki en genç kongre üyesi, diğeri İsveçli bir kız öğrenci. İklim savunusunun en güçlü iki sesi, ilk kez Emma Brockes’ın röportajında yan yana geldi.
Alexandria Ocasio-Cortez; siyasi danışmanın, bir seçmenin koridorda yolunu kesmesinden kaynaklanıyor olmasın diye umduğu kısa bir gecikmenin ardından, kendi seçim bölgesi New York, Queens’de ki toplantı odasına giriyor. (“Seçmenler onunla karşılaşmak için biraz fazla heyacanlı olabiliyorlar.”)
Greta Thunberg İsveç’teki evinde, babası video bağlantısı için gerekli kontrolleri yaparken, o arkada bekliyor. Bu aktivistler daha önce ne tanıştı ne de konuştular, ancak iklim kampanyalarıyla dünyada en görünür olan bu iki kişi, birbirlerinden gayet haberdar.
Thunberg, şu anda 16 yaşında, siyasilerin iklim krizi konusundaki eylemsizliğini protesto etmek için okula gitmeyip her Cuma İsveç parlamentosunun önünde durarak ve milyonlarca çocuğun takip ettiği “iklim için okul boykotu’’ hareketini uluslararası çapta başlatan fitili ateşleyerek geçtiğimiz yıl büyük üne kavuştu.
Demokratik Partinin New York 14. bölge kongre temsilcisi Ocasio-Cortez, 29 yaşında. Bugüne kadar kongrede görev almış en genç kadın. 2018’deki seçimde fon yönetimi iyi yapılmış kongre görevlisinin yerine seçilmesi, alışılmış siyasete büyük bir darbe vurmuştu. Göreve başlayalı henüz bir yıl olmadı, yarattığı etki göz önüne alındığında bu olağanüstü görünüyor.
Ocasio-Cortez, diğer önerilerle birlikte, takip eden on yıl içerisinde “net sıfır” sera gazı düzeyine ulaşılmasını, “fosil yakıtların tamamen bırakılmasını” ve ABD’deki tüm binaların yeni enerji verimi standartlarına uyacak şekilde iyileştirilmesini talep eden “Yeşil Yeni Düzen”i (Green New Deal) Şubat ayında ABD Temsilciler Meclisine sundu. Yeşil Yeni Düzen, Demokratik Parti /başkan adayları Elizabeth Warren, Kamala Harris ve Amy Klobuchar’dan destek alırken, Nancy Pelosi tarafından alaya alındı (“yeşil rüya ya da artık ne diyorlarsa’’ ) ve Cumhuriyetçiler tarafından senatoda yenilgiye uğratıldı. Tüm bunlara karşın, Ocasio-Cortez’ de tıpkı Thunberg gibi mücadeleden yılmanın aksine güç alıyor gibi gözüküyor, Twitter’da 4.41 milyon takipçi kazanmasını sağlayan ve yoluna çıkan mevcut siyasileri oldukça tedirgin eden bir enerjiye sahip.
Görüşmeleri boyunca Ocasio-Cortez ve Thunberg, yaşları yüzünden göz ardı edilmenin nasıl bir şey olduğunu, geleceğe karşı ne kadar karamsar olmamız gerektiğini ve bir aktivist olarak hangi taktiklerin gerçekten işe yaradığını tartışıyorlar. Ocasio-Cortez, genel politik söylemlerin saçmalıklarına karşı direnmesini sağlayan kendine has dobra ve parlak konuşma tarzıyla şaşırtıcı derecede dolaysız görünüyor. Thunberg ise olağanüstü bir ifade tarzına sahip, son derece bilgili ve kendine güvenli, konuşmada kendi pozisyonunu koruyarak kendisinin neredeyse iki katı yaşındaki bir hükümet yetkilisiyle emin ve özenli bir İngilizce ile konuşuyor.
Onlar kimi yönlerden, iki kampanya yürütücüsünün olabileceği kadar birbirlerinden farklılar: Biri Washington zarafetiyle sistemde çalışan bir politikacı, diğeri ise çorapları ve taytıyla yatak odasından çalışarak dünyanın geri kalanına ulaşan bir genç. Bu iki genç kadın arasında geçen konuşmanın son derece ilham verici bir yanı var: Rönesans’tan itibaren her emsalden bildiğimiz, hareketleri ateşleme ve tarihi değiştirme gücüne sahip nesilsel bir doğuş hissi.
Alexandria Ocasio-Cortez: Seninle tanışmak büyük bir onur!
Greta Thunberg: Seninle de!
Alexandria: Teşekkürler. Bu konuşmayı yapıyor olduğumuz için çok heyecanlıyım. Yaptığın bir konuşmayı ilk defa birkaç ay önce duyduğumu hatırlıyorum. Harlem’de birlikte gezerken arkadaşım bana: “Bu genç kızı dinledin mi?” diye sormuştu. Sonra konuşmanı dinledim ve çok heyecanlandım, çünkü burada ABD’de, insanlar ben kampanyamı sürdürürken dahi böyle bir aciliyet hissi yaratmaya (iklim hakkında) gerek olmadığını, bunun radikal ve gereksiz olduğunu söylüyorlardı. Benim de sahip olduğum inancı açıkça belirttiğini duymak çok heyecan verici ve destekleyiciydi. Bu yüzden, savunu ve çalışmaların için sana teşekkür etmek istiyorum.
Greta: Sessiz kalmadığın ve burada İsveç’te bile birçok kişiye umut verdiğin için sana çok teşekkür ederiz.
Alexandria: Senden bunları duymanın ilgimi çekmesinin bir sebebi de insanların çoğu kez “Gençleri siyasete alet etmeyin” demesi. Bu neredeyse bir tabu. Senin kadar genç bir insanın çıkıp belirli bir siyasi duruş sergilemesi manipülatif ve yanlış olarak görülüyor. Ben bunu çok küçümseyici buluyorum, sanki kendi fikirlerinizi sahiplenmeniz ve savunmanız mümkün değilmiş gibi, hele ki böyle bir çağda, bilgi bu kadar ulaşılabilirken. Buna nasıl yaklaştığını merak ediyorum, hiç böyle bir tavırla karşılaşıyor musun?
Greta: Bu her zaman oluyor. Neredeyse tek duyduğum bu. Aldığım en yaygın eleştiri, manipüle edildiğim, sizlerin çocukları siyasete alet etmemeniz gerektiği, bunun bir istismar olduğu, bunları benim düşünüyor olamayacağım ve bu tarz şeyler. Bu çok rahatsız edici! Benim de bir söz hakkım var, neden kendi fikrimi oluşturamayayım ve insanların düşüncelerini değiştiremeyeyim ki? Fakat, senin de bunu, yani çok genç ve tecrübesiz olduğunu çok duyduğuna eminim. Sırf bu yüzden sana duydukları tüm bu nefreti gördüğümde, güçlü durmayı nasıl başardığına gerçekten inanamıyorum.
Alexandria: Bana kalırsa ABD’deki insanların tam olarak fark etmedikleri şey, zengin ve yoksul arasındaki uçurumdan dolayı Wall Street’i etkili bir siyasi güç olarak tanımlıyor oluşları. Kurallarımıza göre, politikacıların seçim kampanyalarında muhtemelen dünyanın diğer bölgelerinde olanların ötesinde bir düzeyde katkı almalarına izin veriliyor. Ancak insanların anlamadığı şey, fosil yakıt lobisinin ne kadar güçlü olduğu. ABD’deki Koch kardeşler, Cumhuriyetçi partiyi neredeyse tümüyle satın aldı, ancak insanlar onların bu parayı petrol ve gazdan sağladıklarını unutuyorlar. Servetlerinin geldiği yer bu. Ve bana kalırsa bizim karşı karşıya olduğumuz şey de bu.
Bizi geri iten şeyin şiddeti, meydan okuduğumuz şeyin gücüne işaret ediyor. Buna çaresizlik ile de bakabiliriz, umutla da. Gücümüz burada yatıyor: O kadar güçlüyüz ki bunu uygun bir şekilde üstleniyor ve karşısında gerçek bir hareket yaratabiliyoruz.
Greta: Evet, ABD petrol lobisi çok büyük. İsveç’te de bu tür lobiler var. Oradaki kadar değil, ama…
Alexandria: Çevre hareketlerine dikkat çekmek için en etkili taktik nedir? Sen neler yaptın, ya da en harekete geçirici uygulamalar neler oldu?
Greta: Sanırım bütün bu hareketlerin içinde en etkili olanı parlamentonun önünde yalnız başına oturmamdı, bence bunun çok büyük bir etkisi oldu. Çünkü insanlar bunu gördü, ilham aldı ve duygusallaştılar. Dünyanın dört bir yanında milyonlarca çocuk, “Belki bir daha var olmayacak bir gelecek için neden çalışıyoruz?” diyor ve boykot ediyor. Bu sadece benim için değil, hareketteki herkes için geçerli.
Alexandria: Sana sormak istediğim bir diğer soru ise, birçok insanın İsveç ve diğer İskandinav ülkelerinden birer ilham kaynağı olarak söz etmesi. İnsanlar bunun (iklim krizi hakkında ileri düzey bir düşünme pratiğinin) Amerika’da hiçbir zaman gerçekleşemeyeceğini, çünkü birçok ırkı barındıran bir demokrasiye sahip olduğumuzu, İsveç gibi ülkelerin daha homojen bir yapıya sahip olduğu için daha iyi anlaşabildiklerini iddia ediyorlar. Buradaki ırksal çeşitlilik, göçmenlik sorunları ve benzeri nedenlerle, iklim kriziyle mücadele etmek için bir araya gelmemizin mümkün olmadığını söylüyorlar. Buna karşılık senin ne diyeceğini merak ediyorum.
Greta: Özellikle ABD’deki birçok insan; İsveç, Norveç veya Finlandiya gibi ülkeleri temiz bir enerji sektörümüz olması gibi nedenlerle bir rol model olarak görüyor. Bu doğru olabilir, ancak rol model değiliz. Konu ekolojik ayak izine geldiğinde WWF’ye göre İsveç, dünyanın en yüksek on ülkesinden biri. Kişi başına düşen tüketim endeksini de hesaba kattığınızda, en kötüler arasındayız.
İsveç’te, harekete geçmemize gerek olmadığını savunanların en bilindik argümanı, yalnızca 10 milyon sakiniyle küçük bir ülke olduğumuz için diğer ülkelere yardım etmeye daha fazla odaklanmamız gerektiği. Bu inanılmaz derecede sinir bozucu, çünkü kimin veya neyin ilk önce değişmesi gerektiğini neden tartışalım? Neden lider rolü üstlenmeyelim?
Alexandria: Biz de burada aynı argümanı duyuyoruz. Ve burası Amerika Birleşik Devletleri! İnsanlar “Bakalım, Çin’in bir şeyler yapmasını beklemeliyiz,” diyorlar. Burada “Önce Amerika” diyen, ABD’nin dünyadaki en iyi ulus olduğunu savunan bir siyasi kültür var. Bununla birlikte, “Çin bir şey yapmıyor, biz neden yapalım ki?” gibi şeyler de söylüyorlar. Ve bence bu da aynı argüman: öncülük etmeyi mi seçeceğiz yoksa parmağımızı kımıldatmadan yerimizde mi oturacağız? Hidrolik çatlatma yönteminde, petrol kullanımında, tüketimde, tek kullanımlık plastik üretiminde bir numara olmaktan gurur duyuyorlar da, çevreyi korumaktan, çocuklarımız için lider olmaktan gurur duymak istemiyor gibiler.
Greta: Evet. Demek istediğim, refah seviyesi yüksek olan İsveç veya ABD gibi ülkeler başı çekmeliler. Çünkü yoksul ülkelerdeki insanların yaşam standartlarını yükseltmeye ihtiyaçları var. Biz neredeyse her şeye zaten sahibiz, o yüzden liderlik etmek bizim görevimiz.
Alexandria: Evet. İnsanlar, liderliği çekici ve güçlü bir şey olarak görüyorlar. Lider olmak önde gitmek ve gündemi belirlemektir. Ancak insanların anlamadığı şey liderliğin son derece zor olduğudur. Liderlik bir sorumluluktur. Liderlik eğlence değildir. Liderlik, bir şeyleri başkası yapmadan yapmak demektir. Liderlik risk almak demektir. Liderlik, sonucun ne olacağını % 100 bilmediğinizde kararlar almak demektir. Takip etmek son derece kolaydır, dünyanın en kolay şeyidir. Ancak takip etmenin bedelleri de vardır. Çok geç kalırsın. Kaderini kontrol edemezsin. Kontrol sende değildir, nokta. Sıklıkla bir başkasının hakimiyeti altındasındır. Bir o kadar kolay olmasının nedeni de geleceği belirlemek zorunda olmayışın. Bu esasen liderlik edip etmeyeceğimizle ilgili bir kararmış gibi görünüyor.
Merak ediyorum, sana cesaret veren ve devam etmeni sağlayan şey nedir? Bazıları eğer insanları (iklim hakkında) çok fazla bilgilendirirseniz onların her şey için çok geç olduğunu düşünüp umutsuzluğa kapılacaklarını ve hiç harekete geçemeyeceklerini söylüyorlar – ben şahsen buna katılmıyorum. Bu yüzden merak ediyorum, konunun ne kadar iç karartıcı olduğunu göz önünde bulundurursak, neden umutsuzluğa kapılıp günlerini kanepene uzanıp kıyametin kopmasını bekleyerek geçirmiyorsun? [Gülüyor]
Greta: Okul boykotuna başlamadan önce ben de böyleydim. Depresyondaydım ve hiçbir şey yapmak istemiyordum. Cesaret verici bulduğum şey ise farklı cephelerde, farklı şekillerde mücadele veren ve daha iyi bir gelecek inşa edip iklim kırılmasının yaratacağı felaketi önlemek için uğraşan bunca insanı görmek. Okul boykotu yapan çocukları gördüğümde bunu çok umut verici buluyorum. Ayrıca insanların iklim krizinden habersiz oldukları gerçeği de var. Demek istediğim, insanların yaşamlarına olduğu gibi devam etmelerinin ve hiçbir şey yapmamalarının sebebi kötü niyetli olmaları ya da istememeleri değil. Biyosferi bencil olduğumuz için yok etmiyoruz. Yok ediyoruz çünkü farkında değiliz. Bunun çok umut verici olduğunu düşünüyorum; çünkü bir kez anlar, bir kez fark edersek, değişiriz ve sonra harekete geçeriz.
Alexandria: Benim hayatımda da böyle bir dönüm noktası var, gerçi daha ziyade gelir eşitsizliğiyle ilgili. Birçok insan, üniversiteyi bitirip pek çok iş yapmama rağmen birkaç yıl önce restoranda çalıştığımı ve ailemin, babamın rahatsızlığı gibi, pek çok talihsizlik yaşadığını biliyor. Bu restoranda çalışıyor, her gün işe gidip geliyordum ve depresyondaydım. Çok güçsüz hissediyor ve ABD’nin zenginleri daha da zenginleştirip işçi sınıfını yoksul bırakmak üzere tasarlanmış çok sayıda toplumsal yapısına etkili bir şekilde karşı koymak için yapabileceğim hiçbir şey yokmuş gibi geliyordu. Bir süre bütünüyle umutsuzluğa kapılmıştım: Ne yapacağım? Benim hayatım bu mu? Sadece işe gelmek, çalışmak, her şeyin çok zor olduğunu anlamak, sonra eve gitmek ve bunu tekrar etmek mi? Ve sanırım beni derinlemesine özgürleştiren şey, ilk eyleme geçişimdi, Standing Rock’a gidip hidrolik çatlatma boru hattına karşı verilen mücadeleye katılmam. O zamanlar bu imkansız gibi görünüyordu.
Sadece normal insanlardı, çıkıp gelmişlerdi, bu boru hattının geçişini engellemek için mücadele ediyorlardı. Elimizde somut bir şey olmamasına rağmen, yalnızca dünyanın en güçlü şirketlerinden birine karşı durma eylemi beni son derece güçlü hissettirmişti. Oradan öğrendiğim şey, umudun sahip olunacak bir şey olmadığıydı. Umut, eylemlerinizle yarattığınız bir şeydir. Umut, dünyada ortaya koymanız gereken bir şey ve bir kişinin umudu oldu mu, bu bulaşıcı olabilir. Diğer insanlar daha umutla hareket etmeye başlarlar.
Greta: Evet. Kendisini umutsuz hisseden birçok insan tanıyorum ve bana “Ne yapmalıyım?” diye soruyorlar. Ben de ‘’Harekete geç, bir şeyler yap,” diyorum. Çünkü üzüntü ve depresyona karşı en iyi ilaç bu. İsveç parlamentosunun önünde okul boykotuna başladığım ilk günü hatırlıyorum, kendimi çok yalnız hissetmiştim. Herkes önümden geçip gitmiş, kimse yüzüme bile bakmamıştı. Fakat aynı zamanda umutluydum.
Alexandria: İnsanların, böyle küçük eylemlerin ortaya büyük bir şey koyabileceğini bilmediği doğru. Bunu ofiste bile görüyorum. “Sadece benim katılmam ne işe yarayabilir ki?” gibi karamsar düşünceler çok yaygın. Sanırım bazen ölçülere çok takılıyoruz. Tek başıma, elimde bir pankart ile parlamento binasının önünde dikilmem ne işe yarar? Herhangi bir karbon emisyonunu hemen azaltacak bir şey değil. Doğrudan herhangi bir yasayı değiştirmez. Yaptığı şey, gücü elinde tutanların bir şey hissetmelerini sağlamak, ama insanlar bunun gücünü azımsıyor. Yetkililerin insanların gözlerine bakması gitgide zorlaşıyor.
Daha bu sabah bana orta batıdan, yaşça büyük, felakete neden olan bir sel ile karşı karşıya kalmış bir beyefendinin fotoğrafı gönderildi. ABD’de daha önce hiç sel yaşanmamış yerlerde sel görmeye başlıyoruz. Ortabatıda doğal afetlerle ilgili geçirilmeyen bir yasa teklifi var, bu kişi de sadece elinde “Beni umursuyor musun?” yazan bir pankart ile oradaydı. Adam kongre binasının dışında, kongre üyelerinin onun yanından geçip gideceğini bile bile durdu ve diyebilirim ki bu büyük ölçüde senin eylemlerinden ilham almış bir protestoydu.
İnsanların sahip olduğu en büyük silah, sana önemsiz olduğunu düşündürmeye çalışmaktır. Yaptıkların hiçbir şeyi değiştirmeyecek,” demeye getiriyorlar. Çünkü insanları yaptıklarının fark yaratmayacağına ikna edebilirsen bunu yapmayacak ve her zamanki gibi hayatlarına devam edeceklerdir. Şu an iklim felaketinin gerçekleşmesini tamamen önleme noktasında değiliz, şu an hasarı en aza indirgeme noktasındayız. Ve bu sel ve fırtınalar oldukça, daha ve daha çok insanın kendileri için mücadele etmeye istekli olacağını düşünüyorum.
Greta: Bir sorum var. İklim krizi inkarı konusunda ABD’de ki durumun ne kadar kötü olduğunu duydum, ancak inanmakta çok zorlandım. Burada İsveç’te de durum kötü ama ABD medyasının iklim krizinden ne kadar az bahsettiğine ve konunun nasıl ele alındığına dair raporlar gördüm. Gerçekten ne kadar kötü?
Alexandria: Tarihe bakacak olursak, çok, çok kötü olduğunu söyleyebilirim. Ama açıkçası daha iyiye gidiyor. 1970’lerde, ExxonMobil, iklim değişikliğinin gerçek olduğunu kanıtlayan bilimsel gelişmelere sahipti, hatta durumun ne kadar kötüye gideceğini gösteren bir modellemeye yatırım yaptılar. Bazı modelleri o kadar gelişkindi ki, 70li yıllardan 2012’ye dek hava durumunu çoğunlukla doğru bir şekilde tahmin ediyordu. Neler olduğunu tam anlamıyla biliyorlardı.
Peki ne yaptılar? Doğduğum yıl, 1989 civarından başlayarak, birçok medya kuruluşunu fonlamaya ve kampanya lobiciliği yapmaya başladılar. İklim değişikliğinin gerçek olmadığını doğrudan söyleyen bir kampanyayı fonlayamayacaklarını biliyorlardı. Yapabilecekleri şey, kafa karışıklığı üzerinden kampanyaları yürütmekti. Böylece, daha fazla bilimsel dayanak görmemiz gerektiğini söyleyerek iklim değişikliği hakkında fikir birliğine varılmış konuların etrafına şüphe tohumları ekerek kampanyalarına devam edebileceklerdi. Bu uzun bir süre işe yaradı ve çok kötüye gitti. 1989’da iklim için harekete geçmeye çok yaklaştık, ama lobicilik o kadar güçlüydü ki eylemi etkili bir şekilde engellediler. Cumhuriyetçi seçmenlerimizin neredeyse %40’ı, iklim değişikliğinin gerçek olmadığına inanıyordu.
Son birkaç yılda bu rakamlar savunu ve hareketlerimiz sayesinde hızla azaldı. Ve özellikle geçen yıl, Yeşil Yeni Düzen için yaptığımız baskıyla, iklim değişikliği ile ilgili olan her şey birbirine bağlanıyor. İnsanlar gittikçe şiddeti artan kasırgaları sanki bir kaza ya da sadece öylesine olan şeylermiş gibi görüyordu. Şimdiyse bir fırtına geldiğinde, iklim değişikliği hakkında konuşuyoruz.
Diğer bir husus ise iklim krizinin sadece gerçek olduğunu kabul etmek değil, aynı zamanda bunu en önemli mesele olarak önceliklendirmek. Dün çok ümit verici rakamlar aldık; bir ya da iki yıl önce, ülkedeki daha liberal seçmenler olan Demokrat seçmenlerin yalnızca %20’si, iklim değişikliğini en önemli mesele olarak görüyormuş. Bu rakam eylemimiz ve devam eden gençlik örgütlenmesi ile ilerliyor ve hızla yükseliyor. Erken seçime giden eyaletlerde, Demokrat seçmenlerin % 70 kadarı Yeşil Yeni Düzen’in en önemli mesele olarak ele alınması gerektiğini düşündüğünü, bunu destekleyen adaylara oy vereceklerini ve adayların Yeşil Yeni Düzen’i desteklememesinin de pek çok seçmen için kırmızı çizgi olduğunu gördük. Bence yol alıyoruz, ama bu yolu almak radikal bir hareket gerektiriyor.
Medyanın iklim krizine yer vermiyor oluşu, bizim tarihi bir meselemiz. Bence yer vermiyor olmanın bu durumu reddetmek kadar kötü olduğunun farkında değiller. Medya çoğunlukla kâr odaklı olduğu ve reytingi yükseltmeyecek içeriklere yer vermediği için bu sorunları yaşıyoruz. Ama başka seçeneğimiz yok. Bunu yapmak zorundayız.
Greta: Sanırım dündü, İsveç nüfusunun yaklaşık % 2’sinin iklim krizine inanmadığını gösteren son rakamları gördüm. Burada iklim krizine inanmıyor olmak kabul edilemez. Herkes bunun bir gerçek olduğunu kabul eder. Ama yine de bundan bahsetmiyoruz ve hala bu önceliğimiz değil. Buna sanki herhangi bir meseleymiş gibi davranıyoruz.
Alexandria: Neden özellikle gençlerin bu konuda daha güçlü ve ikna edici olduğunu düşünüyorsun?
Greta: Birçok neden var, ama bence asıl sebep risk altında olanın bizim geleceğimiz olduğu. Birçoğumuz bunun yaşamlarımız boyunca bizi etkileyeceğini biliyor; bu sadece gelecekte gerçekleşme ihtimali olan herhangi bir şey değil. Bu, zaten şu an gerçekleşmekte ve daha da kötüye gidecek. Çoğumuz bunun hayatlarımızı daha da kötüleştireceğini anlıyoruz. Ayrıca genç insanlar olarak sisteme alışık değiliz. “Bu her zaman böyle olmuştu, hiçbir şeyi değiştiremeyiz” demiyoruz.
Alexandria: İnsanlara her zaman gençliğin bir zihniyet olduğunu söylerim. Ve biz gençler bu zihniyeti doğal karşılıyoruz, çünkü dediğin gibi, bu bizim dünyayla ilk karşılaşmamız, yürüdüğümüz ilk yol. O yüzden saçma sapan, miadını doldurmuş bir mantığa dayanan her şeyi sorgulamaya eğilimimiz var.
Üç-dört yaşlarında kız ve erkek yeğenlerim var, bana her zaman ‘“Neden, neden, neden, neden?’’ diye soruyorlar. Birçok insan için bu oldukça rahatsız edici olabilir. Bense insanların cevapları bilmedikleri için bunu rahatsız edici bulduğunu düşünüyorum.
Eğer bir şeyleri sırf “bu her zaman böyleydi,” diye tekrar etmeyi reddediyorsanız, yaşınız büyük olsa da gençlik hareketinin hala bir parçası olabilirsiniz. Gençlerin dünyanın özüne sahip olduklarını düşünüyor ve bunu çok saf buluyorum. Toplumsal hareketlerin, özellikle de gençlik hareketlerinin, vizyonumuza yön veren ahlaki pusula olmaya devam etmesi gerektiğini hissettim her zaman.
Greta: Evet, bu bana her zaman Kral Çıplak hikayesini hatırlatır. Herkes bu yalana inanır ama, sadece bir çocuk sorgulamaya cesaret eder.
Alexandria: Evet. Adaylığımı ilk koyduğumda insanlar sıklıkla çocukmuşum gibi alay etti. Ki yaşım senden çok daha büyük! Ama bu kadar güçlü bir koltuğa adaylığını koyan biri olmak içinse hala çok gençtim. İnsanlar “İşler nasıl yürür bilmiyor musunuz? Rakibinizin çok fazla parası ve gücü var. Kendi partinizde ki birine meydan okumanız için hiçbir neden yok. Diğer partilerde ki insanlara meydan okumalıyız,” gibi şeyler söylüyorlardı.
Bu ve benzeri birtakım şeyler. Bunların hepsi benim tecrübesiz, saf, çok genç ve güçsüz olduğumu söylemenin örtülü bir yoluydu. Sadece bunları kabullenmeyi reddetmenin (bile) dünyamızı değiştirebileceğini düşünüyorum. Senin yaptığın da tam olarak buydu.
Greta: Bence ikimiz de bunu yaptık.
Thunberg Ağustos ayında Amerika’ya gitmeyi planladığını söylüyor, böylece Birleşmiş Milletler’in 23 Eylül’de gerçekleşecek olan İklim Hareketi zirvesine katılabilecek.
Greta: İklimsel nedenlerle uçak kullanmıyorum, o yüzden katılıp katılmayacağım henüz kesinleşmedi ancak üzerinde düşünüyoruz. Çok zor, ama mümkün olmalı diye düşünüyorum.
Alexandria: Bu inanılmaz. Bunu takip etmek için sabırsızlanıyorum. Buradan nasıl yardım edebileceğimizi bize bildir . Bence iletişim kurmaya başlamamız gereken şeylerden biri de bunun küresel bir mücadele olduğu ve asıl soru İsveç’in ya da ABD’nin ne yaptığı değil de, her birimizin tek bir hareketin parçası olarak ne yaptığı. Bunun gücünün çok gerçek olduğunu düşünüyorum. Kendine iyi bak, seninle tanışmaktan büyük mutluluk duyacak birçok Kongre üyesi tanıyorum.
Greta: Çok teşekkür ederim.
Alexandria: Asıl ben sana çok teşekkür ederim, Greta. Lütfen geleceğin zaman bize haber ver. Eğer New York’a gelirsen, seni Queens’lilere özgü bir şekilde ağırlarız!
Bu konuşma The Guardian’ın Hafta Sonu dergisinde yayınlandı ve kısaltıldı.
Çeviri: Duygu Ünat